hayvanlar ve üreme sistemleri2
Hayvanlar ve üreme sistemleri 2 |
OLAĞANÜSTÜ BİR DOĞUM HİKAYESİNİN KAHRAMANI: KANGURU Kanguruların üreme sistemi diğer memelilerden oldukça farklıdır. Kanguru embriyosu, normalde rahimde geçirmesi gereken evrenin bir kısmını rahmin dışında tamamlar. Döllenmeden kısa bir süre sonra, henüz bir santimetre boyunda olan kör kanguru yavrusu dünyaya gelir. Genellikle bir seferde tek yavru doğar. Bu aşamadaki yavruya "neonat" adı verilir. Bu aşamayı tüm memeliler anne karnında geçirirken, kanguru yavrusu daha bir santimetre boyundayken dünyaya gelmektedir.Henüz doğru dürüst gelişmemiştir; ön ayakları belli belirsiz bir halde ve arka ayakları da küçük çıkıntılardan ibarettir. Elbette bu haldeyken annesinden ayrılması mümkün değildir. Rahimden çıkan neonat ön ayaklarıyla kendisini çekerek annesinin kürkünün içinde hareket etmeye başlar ve yaklaşık üç dakikalık yolculuk sonunda annesinin kesesine varır. Diğer memeliler için anne rahmi neyse, küçük kanguru için de bu kese odur. Ama önemli bir fark vardır. Diğerleri dünyaya bebek olarak gelirken, kanguru yavrusu, rahimden çıktığında şekil itibariyle tam bir embriyodur. Ayakları, yüzü ve daha pek çok uzvu henüz son halini almamıştır. Anne kesesine ulaşan yavru dört meme ucundan birine tutunur ve süt emmeye başlar. İşte tam bu dönemde anne yeniden çiftleşme sürecine girmiş, rahminde yeni bir yumurta oluşmuştur. Dişi yeniden çiftleşir ve yeni yumurta döllenir.
Ancak bu sefer yumurta hemen gelişmeye başlamaz. Bu esnada Orta Avustralya'da çoğu kez olduğu gibi kuraklık varsa, rahimdeki döllenmiş yumurta kuraklık atlatılana kadar yine gelişmemiş olarak durur. Ama tam tersine yağışlar yoğunsa ve iyi yetişmiş otlaklar bulunuyorsa yumurtanın gelişimi yeniden başlar. Tabi burada karşımıza, bu hesabı kimin yaptığı, yumurtanın gelişimini, dışardaki şartlara göre kimin ayarladığı sorusu çıkmaktadır. Bu ayarlamayı, elbette yumurtanın kendisi yapamaz; o zaten henüz tam bir canlı değildir, bilinci yoktur, dışardaki hava durumundan ise hiç haberi yoktur. Bu ayarlamayı, annenin kendisi de yapamaz, çünkü o da diğer canlılar gibi, vücudunun içindeki gelişmeleri kontrol etme imkanına sahip değildir. Bu olağanüstü olay, kuşkusuz yumurtayı da, anneyi de yaratan Allah tarafından denetlenmektedir. Hava şartları uygun olduğunda, döllenmeden 33 gün sonra fasulye büyüklüğündeki yeni neonat, annenin rahim ağzından kıvrılarak çıkar ve aynı kardeşi gibi sürünerek keseye ulaşır. Bu arada kesede bulunan ilk neonat da bir hayli büyümüştür. Kesedeki 1 cm.lik kardeşine hiçbir zarar vermeden hayatını sürdürür. 190 günlük olduğunda, kesenin dışına ilk yolculuğunu yapacak erginliğe erişmiştir. Bundan sonra zamanını daha çok kese dışında geçirecek, doğumunun 235. gününde ise keseyi tamamen terk edecektir. Dişi ikinci yavrunun doğumundan kısa süre sonra bir defa daha çiftleşir. Böylece dişi kendisine bağımlı üç bebeğe sahip olur. Birincisi, genç, ayakta ot kemirebilen ancak arada süt emmeye geri dönen, ikincisi memeden süt emerek gelişen küçük yavru, üçüncüsü ondan çok daha küçük olan neonat. Değişik gelişim sürecindeki üç yavrunun anneye bağımlı olmasından daha da ilginç olan, 3 yavrunun da büyüklüklerine göre farklı nitelikteki sütle beslenmesidir. Bir yavru kese içindeki memeye vardığında emmeye başladığı süt renksiz ve berrak iken, giderek beyazlaşmaya ve gerçek süt görünümünü almaya başlar. Sütün birleşimindeki yağ ve diğer bileşikler yavrunun büyümesine paralel olarak zamanla iyice artar. Bu yavru kendi bünyesine göre hazırlanmış sütü emmeye devam ederken hemen ardından doğan ikinci yavrunun ulaştığı memeden de hazmı kolay olan süt verilmeye başlanır. Böylece anne vücudu aynı anda iki değişik nitelikte süt üretmeye başlar. Üçüncü yavru dünya geldiğinde ise, farklı nitelikte üretilen sütlerin sayısı üçe çıkar. Büyükler için yüksek besin değerli, küçükler için düşük yağ ve besin oranına sahip üç değişik süt üretilir. Burada dikkat çekici bir diğer nokta da her doğan yavrunun kendine hazırlanan memeyi bulabilmesidir. Aksi takdirde vücuduna zararlı olacak birleşimdeki sütü emecek ve aldığı süt kendisine zarar verecektir. Bu beslenme sistemi de olağanüstüdür ve özel bir yaratılışın eseri olduğu çok açıktır. Annenin bu işi bilinçli olarak düzenleme imkanı yoktur. Bir hayvan, nasıl olur da, farklı büyüklüklerdeki yavruların ihtiyacı olan sütün bileşimini hesaplar? Hesaplasa bile, bunu nasıl kendi vücudunda üretebilir? Bu üç ayrı sütü, üç ayrı kanaldan nasıl verebilir? Kuşkusuz kangru bunların hiçbirini yapmamaktadır, onun, vücudundan çıkan sütün üç ayrı türü olduğundan haberi bile yoktur. Bu, olağanüstü işlem, kuşkusuz hayvanın yaratılışından kaynaklanmaktadır. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır. FATIR SURESİ, 11
Nehirlerin vahşi yaratığı timsahın yavrusuna gösterdiği özen oldukça şaşırtıcıdır. Hayvan, yumurtalarının gelişimi için bir çukur kazar. Ancak bu çukurda ısı hiçbir zaman 30 dereceyi geçmemelidir. Çünkü bu sıcaklığın biraz artması yumurta içindeki yavruların hayatını tehdit edecektir. Timsah, bu iş için önceden bir tedbir almış ve yumurtalarını yerleştirdiği çukurların yerini fazla güneş almayacak şekilde ayarlamıştır. Ancak bu tek başına yeterli bir önlem olmayabilir. Bu nedenle de anne timsah, yumurtalarını sabit sıcaklıkta tutabilmek için olağanüstü bir çaba harcar. Bazı timsah türleri ise çukur kazmak yerine (yan sayfadaki resimdeki gibi) serin suyun üzerine ottan bir yuva inşa eder. Buna rağmen eğer yuvadaki ısı yükselirse bu defa üzerine üre serperek ortamı serinletir. Yumurtaların kırılma aşamasında yuvadan oldukça kuvvetli sesler gelmeye başlar. Bu sesler anne için kritik anın geldiğini bildiren uyarıdır. Anne timsah hemen yumurtaları açığa çıkartır. Yavruların dışarı çıkma çabasına dişlerini adeta bir cımbız gibi kullanarak yardım eder. Doğan yavrular için en güvenli yer, annelerinin ağzında bulunan ve özel olarak bu iş için yaratılmış olan yaklaşık yarım düzine yavruyu barındırabilecek kapasitedeki koruyucu kesedir. Görüldüğü gibi tüm canlılar arasında bir yardımlaşma ve bir fedakarlık söz konusudur. Bilinçli bir insan için doğada görülen mükemmel uyum, üstün bir Yaratıcı'nın varlığının delilerini açıkça ortaya koyar. Yani göklerdeki ve yerdeki herşeyin Yaratıcısı olan Alllah'ın varlığının delillerini...
Anne timsah son derece hantal ve vahşi görünümüne rağmen, yavrularının üzerine adeta titrer. Korumasız yavrularını ağzındaki özel kesede toplayarak onlar için güvenli bir ortam oluşturur.
MEGAPOD KUŞU'NUN ISI TEKNOLOJİSİ Pasifik adalarında yaşayan megapod isimli kuş, yavruları için ilginç bir "kuluçka makinesi" hazırlar. Dişi megapod, yaz mevsimi boyunca her 6 günde bir tane yumurta yumurtlar. Ancak megapodun yumurtaları kendi boyutuna göre oldukça büyük, neredeyse devekuşu yumurtası kadardır. Bu nedenle de anne megapod, ancak birinin üzerinde kuluçkaya oturabilir. Bu durumda, ilerleyen her altı günde bir annenin yumurtlayacağı yeni yumurtalar, açıkta kalma, dolayısıyla da ısı yetersizliğinden ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Oysa megapod için bu bir sorun değildir. Çünkü az önce de belirttiğimiz gibi, bu sorun, bir tür kuluçka makinesi sayesinde çözülür. Baba megapod, doğada en kolay bulunan materyalleri yani kum ve toprağı kullanarak, kuluçka makinesi üretecek yetenekte yaratılmıştır.
Bunun için baba megapod, daha yumurtlama devresi başlamadan 6 ay önce, dev pençeleriyle 5 metre çapında ve 1 metre derinliğinde bir çukur kazmaya başlar. Ardından çukuru yaş otlar ve yapraklarla doldurur. Bundaki amaç, çürüyen bitkilerdeki bakterilerin ürettiği sıcaklığı, yumurtalar için kullanmaktır. Ancak bu işlemin gerçekleşmesi için ek düzenlemeler de gerekmektedir. Çünkü bitkilerin çürümelerinin ve ısı açığa çıkarmalarının asıl nedeni, megapodun bitki yığını içine yaptığı huni biçimindeki deliktir. Bu delik kış boyunca yağmurun içeri sızmasını ve organik maddelerin nemli tutulmasını sağlar. Böylece nem nedeniyle üzeri kumla örtülmüş olan bitkilerde çürüme başlar ve ısı açığa çıkar. İlkbaharın, yani Avustralya için kurak mevsimin başlamasından az önce erkek, çürümüş bitki tabakasını havalandırmaya başlar. Bu ısı dengesinin korunması içindir. Dişi kuş da arasıra çukurun yanına gelerek erkeğin çalışıp çalışmadığını kontrol eder. Sonunda dişi, çürüyen bitkilerin üzerindeki kuma yumurtlar. "Kuluçka makinesi"nin üstündeki yavruların gelişebilmesi için, ısının (+) 33oC'de sabit tutulması gerekmektedir. Erkek, bunu sağlayabilmek için, bir termometre kadar hassas gagası ile sık sık kumların ısısını ölçer. Gerekirse yükselen ısıyı düşürmek için havalandırma delikleri açar. Öyle ki dışarıdan kum öbeğinin üzerine 1-2 avuç toprak atılacak olsa, erkek megapod hemen fazla kumu ayaklarıyla dışarı atarak, ısıdaki en küçük bir değişimi bile engeller. Bu koruma altında yavrular dünyaya gelir. Dünyaya yeni gelen yavrular o kadar gelişmiştir ki, yumurtadan çıktıktan bir kaç saat sonra uçabilirler. İnsanoğlunun bile yapmakta zorlanacağı böyle bir işi, bu hayvanlar milyonlarca yıldır nasıl başarmaktadır? Hayvanlarda, insan gibi bir bilinç olmadığını bildiğimize göre, bu olayın tek açıklaması, hayvanın bu iş için "programlanmış", önceden bu işi yapacak şekilde yaratılmış olduğudur. Aksi halde, ne bu iş için altı ay önceden hazırlık yapması, ne de karmaşık kimyasal işlemin yapısını bilmesinin açıklanması mümkün değildir. Neden yumurtaları korumak için böyle bir zahmete giriştiği ise başlı başına bir sorudur. Tek cevabı ise, Allah'ın canlılara verdiği çoğalma ve yavruları koruma isteğinde gizlidir. |